Başvuru Numarası: 2020/23093
Karar Tarihi: 15/02/2024
Resmi Gazete Yayım Tarihi: 15/11/2024
Özet; Anayasa Mahkemesi Ceza yargılamasında tanıkları bizzat dinlemeyen heyetin, tanık beyanlarının güvenilirliğini sadece tutanaklar üzerinden değerlendirerek mahkumiyet kararı vermesini, Anayasa’nın 36.maddesinde güvence altına alınan Adil Yargılanma Hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ihlal olarak kabul etmiş ve başvurucunun başvurusunu kabul etmiştir.
Konu: Erdal Sonduk isimli başvurucu, hakkında yürütülen dava sonucunda tefecilik suçundan mahkum edilmiş; mahkumiyet hükmüne karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmesi üzerine mahkumiyet kararı kesinleşmiştir. Bunun üzerine ise 2020/23093 başvuru numarasıyla Adil Yargılanma Hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Olay: Başvurucu, beyanları mahkumiyet kararına esas alınan tanıkların kararı veren mahkeme heyeti tarafından dinlenmemesine rağmen bu heyetçe dinlenilmiş gibi değerlendirmeler yapılarak cezalandırılmasına karar verilmesinin Anayasaca güvence altına alınan Adil Yargılanma Hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Değerlendirme: Doğrudan doğruyalık ilkesi hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olarak kabul edilmektedir. Anılan ilke, hâkimin olayı aydınlattığı ileri sürülen delillerle doğrudan temasa geçmesi, araya herhangi bir aracı katmaksızın deliller hakkında bilgi sahibi olması anlamına gelir. Bu değerlendirme tanık delili bakımından ziyadesiyle geçerlidir. Çünkü bir tanığın anlatımı sırasındaki tavırları ve inanılırlığı konusunda mahkeme tarafından yapılan gözlemler, maddi gerçeğin anlaşılabilmesi için oldukça önemlidir.
Yargılama yapan heyetin kompozisyonunda değişiklik olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılması için yeterli bir neden değildir. Bir hâkimin sağlık sorunları, istifa, naklen atama, emeklilik veya başka bir mahkemede görevlendirilme gibi haklı nedenlerle davaya sürekli katılımını imkânsız kılan durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda hâkim değişikliklerinin yargılamanın bir bütün olarak hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğine ve bu kapsamda telafi edici güvencelerin sağlanıp sağlanmadığına bakılması gerekir.
Bu bağlamda duruşmanın önceki celselerinde dinlenen tanıkların beyanlarının yazdırıldığı tutanakların okunması/incelenmesi sonucunda bunlar hakkında bir değerlendirme yapılması da telafi edici bir güvence olarak değerlendirilebilir. Ancak tanık beyanlarının delil değerinin tanıklar bizzat dinlenilmek suretiyle elde edilebilecek gözlem ve tespitlere dayanmasının gerekli veya zorunlu olduğu hâllerde savunmanın bu husustaki tutarlı itirazlarının derece mahkemesince veya kanun yolu mercilerince dikkate alınması ve değerlendirmeye tabi tutulması gerekir.
Somut olayda beyanları mahkûmiyet hükmüne esas teşkil eden tanıkların dinlendiği celselere katılmayan mahkeme heyetince “katılan tanıklarının yansız bir şekilde beyanda bulunduklarına ilişkin olarak tam bir vicdani kanaat oluştuğu ve savunma tanıklarının hayatın olağan akışına aykırı ve gerçeğin üzerini örtmeye yönelik beyanlarına itibar edilmeyeceği” gerekçesine dayanılarak sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir. Mahkemece diğer tanık beyanlarına karşı katılanın bildirdiği tanıklarının beyanlarına neden üstünlük tanındığı bu gerekçe ile açıklanmıştır. Anılan gerekçenin içeriği göz önüne alındığında tanıklar beyanda bulunurken yapılacak gözlemler sonucunda elde edilebilecek izlenimlerin de değerlendirmede dikkate alındığı görülmektedir. Zira mahkemece tanık beyanlarının delil değeri belirlenirken gözlemle oluşabilecek bu izlenimlere/kanaate atıf yapılmıştır. Somut olayda tanıkların dinlenmesinden sonra değişen ve mahkûmiyete hükmeden mahkeme heyeti tarafından bu izlenimlerin sadece tutanakların okunmasıyla elde edilmesi ve buna göre karar verilmesi söz konusu olduğundan bu durumun doğrudan doğruyalık ilkesiyle bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Sonuç: Bu karar oldukça yenilikçi bir bakış açısıyla ve doğrudan doğruyalık ilkesinin uygulanmasının önemini vurgulayarak, yargılanan sanıkların Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan Adil Yargılanma Hakkı hususunda verilmiş çok önemli bir karardır. Ayrıca ülkemizde mahkeme heyetlerinin sürekli değişmesi, yargılamaların çok uzun sürmesi, yargılamaya başlayan heyetin yargılamayı bitiren heyet ile aynı olmaması gibi doğrudan doğruyalık ilkesini ihlal eden oldukça önemli noktalara değinmektedir. Bu yönü ile incelendiğinde Anayasa Mahkemesi kararının bundan sonraki yargılamalarda ceza yargılamasındaki en büyük sorunlardan biri olan duruşmanın formalite olarak görülmesinin, duruşmaların aslında ceza yargılamasının özünü oluşturduğu gerçeğinin atlanmasının önüne geçecektir. Dolayısıyla kararı verecek mahkeme heyeti veya bir mahkemenin hakimi değişmeden ve değiştirilmeden duruşmaya ara verilmeksizin devam edilmesi, yargılamanın aynı hakimlerle yapılması, aynı hakimin davaya başlaması ve davayı bitirmesi ve karar verilmesi adil yargılanma hakkının ve hakkaniyetin gereğidir.